Gestalt Terapisi

Gestalt TerapisiFritz Perls, Laura Perls ve Paul Goodman tarafından 1940' lı yılların sonlarında geliştirilen Gestalt terapi yaklaşımı, algısal, bilişsel, kişiler arası ve davranışsal yaklaşımların sentezlendiği bütünleyici bir sistemdir. Davranışçı ekole ve klasik psikanalize yeni bir yorum getirmiştir.

Almanca bir terim olan gestalt, herhangi bir şey (insan, hayvan, resim, renk, çiçek yani herhangi bir nesne), bu nesnenin içinde bulunduğu ortam ve çevre ile nesne ilişkisinin, parçalara ayrılmaz bütünlüğünü ifade eder. Örneğin, bir bıçak doğum günü pastasını keserken farklı, mutfakta sebze doğrarken farklı, eşini öldüren kocanın elinde farklı duygu, düşünce ve çağrışımlar ifade eder. Yani farklı bir gestalt oluşturur.

Bütüncüllük ve alan kuramı, Gestalt terapinin en temel önermesidir. Bu önerme, bir bütünün anlam ve içeriğinin, bütünü oluşturan parçaların tek tek toplamından daha önemli ve farklı olduğunu savunur. Psikoloji dünyasında iki kere iki her zaman dört etmemekte, tek doğru diye bir şey olmamakta, doğru, insanın bakış açısına göre değişebilmektedir.

Alan kuramına göre insanlar, yaşadıkları alan ve bağlam anlaşılmadıkça, anlaşılamazlar. Bir hastanın hayat öyküsünden geçmişte ne yaşadığı anlaşılamaz fakat geçmişini şu anda nasıl yaşadığı anlaşılabilir. Bütüncüllük kavramı, kişi ile çevre arasındaki ilişkiyi bir bütün olarak ele alır ve "şimdi ile burada" ya odaklanarak, terapi başarısında en önemli faktörün terapist ile hasta arasındaki ilişki olduğunu savunur.

Bütüncül bakışta, insanı zihinsel, bedensel, ruhsal gibi ayrımlara bölmek bir hatadır. İnsan duygu, düşünce ve bedeniyle bir bütündür. Bedensel, zihinsel ve duygusal yaşantılar birbirinden ayrılamaz. Gestalt terapi yaklaşımında mantık, nedensellik ve tümden gelime ağırlık veren sol beyin ile uzaysal ilişkiler, sezgiler ve sanatsal öğelere ağırlık veren sağ beyin ayrılmaz bir bütündür. Bundan dolayı Gestalt terapisi, mantık, nedensellik ve analize yani sol beyine odaklanan psikanalitik ve davranışçı terapilerden ayrılır. Birey, kendi içinde bir bütün olarak ele alınırken, içinde bulunduğu çevreden de ayrı olarak değerlendirilemez. Sosyal bir varlık olan insan sürekli etkileşim halindedir, ortaya çıkan psikolojik sorunlarda toplum ya da kişi tek başına sorumlu tutulamaz. Problemleri, birey ve çevre arasındaki temas sırasında yaşanan sorunlar doğurmaktadır.

Gestalt terapisi, varoluşçu bir bakış açısına da sahiptir. Buna göre her insan, her zaman için seçme ve kendisini yeniden yaratma güç ve yeteneğine sahiptir. İnsanın doğuştan genetik olarak sahip olduğu cinsellik, öfke, korku, ağlama, öldürme gibi dürtüleri, inkâr etme, bastırma yoluyla sindirmekte ya da utanmasına yol açmaktadır. Kendine yabancılaşan birey, olmadığı şeyi olmak için çabalamaktadır. Varoluşun nedenine aykırı bu yaklaşım sadece insanlara özgüdür. Bu durum büyük bir ruhsal çatışma yaratmaktadır. Bunu göğüslemek ancak kendini olduğu gibi kabul etmekle mümkündür. Bu kendini gerçekleştirme yolculuğunda yaşamda her bireyin önüne her zaman yeni sorunlar, yeni fırsatlar, yeni alternatifler çıkacaktır. Bu yolculukta insan ölüm, yalnızlık, belirsizlik, izolasyon, özgürlük, sorumluluk gibi varoluşsal gerçeklerle de karşı karşıyadır. Bundan doğan kaygı, nevrotik kaygıdan farklı olarak insanı anlamlı bir hayata yönlendirecektir. Varoluşsal gerçekler reddedilip, sorumluluktan kaçılırsa sabit gestaltlar oluşur. Ebeveynlerini bir trafik kazasında kaybeden çocuk, kaybetme korku ve acısını yaşamamak için erişkin dönemde hiçbir duygusal ilişkiye girmeyebilir, evlilikten uzak durabilir ya da yaşlanma ve ölüm gerçekliğini reddeden biri sürekli estetik ameliyatlar yaptırabilir, kendinden çok küçük yaştakilerle duygusal birliktelikler yaşamayı tercih edebilir.

Gestalt yaklaşımı, fenomonolojik ilkeleri temel alan tek psikoterapi yaklaşımıdır diyebiliriz. Fenomonolojik bakışa göre, bir şeyin anlamı, o kişiye ve içinde bulunduğu ana göre değişebilmektedir. İskelede bağlı bir balıkçı teknesi, bir balıkçı için geçim kaynağı, bir başkası için fotoğraf kadrajında harika bir manzara, bir başkası için balık ve ağ, bir başkası için deniz ve tatil, deniz tutan birisi için de baş dönmesi ve bulantı kaynağı olabilir. Bunun yanında kişinin, çevresinde nelerin farkında olup olmadığı yani neleri algıladığı da onun fenomenolojisine bağlıdır. Camdan dışarıya bakan birisi karşıdaki dağları, bir diğeri ağaçtaki kuşu, bir başkası trafikteki arabaları, bir diğeri ise trafikteki kırmızı renkli arabaları öncelikle fark edebilir. İşte bu bakış açısıyla, grup terapisinde kollarını kavuşturarak oturan bir danışanı, klasik olarak iletişime kapalı olarak tanımlamak yerine üşüdüğü, sıkıldığı, utandığı, kızdığı, yalnız hissettiği ya da tamamen alışkanlıktan kaynaklandığı gibi birçok yoruma ulaşabiliriz. O oturuş stilinin gerçek anlamını sadece o kişi bilebilir. Bu nedenle terapistin yorum yapması anlamsız, hatta yanlıştır.

İnsanoğlu yaşamını sürdürmek için, susadığında su bulup su içmek, acıktığında yemek yemek, yorulduğunda dinlenmek ve uyumak, üşüdüğünde ısınmak için ateş yakmak veya korunaklı bir barınağa girmek gibi eylemleri içgüdüsel olarak yapabilmektedir. Evrimsel süreçte tüm bunlara kendini ayarlama mekanizması geliştirmiş, isteklerini bekletebilir duruma gelmiştir. Çok susadığı halde, temiz bir su kaynağı bulana kadar bekleyebilmekte ya da günümüzde zayıflama amacıyla yemesini kısıtlayabilmektedir. Veya konuşma, dertleşme ihtiyacında olan bir kadın, kocası işten çok yorgun döndüğünde, onu bir de ben yormayayım diyerek susabilmektedir. Bu ayarlama mekanizması kişiye mevcut koşullar değişene kadar dayanma gücü vermekte, en uygun koşul ve en iyi biçimde karşılamaya yol gösterip, zemin hazırlamaktadır. Fakat ihtiyaçlar çok uzun süre karşılanmaz ise fiziksel ve ruhsal rahatsızlıklar ortaya çıkmaya başlar.

Bireylerin, kişisel ihtiyaçlarını karşılayarak, ruh sağlıklarını korumaları için, ihtiyaçlarının farkında olmaları, çevresel koşulları belirlemeleri ve ihtiyaçları ile çevresel koşulları birbirine uyumlu hale getirmeleri gerekir. Gestalt yaklaşımına göre ruh sağlığının bozulmasındaki ana faktör kişi ile çevre arasındaki uyumsuzluktur.

Psikolojik açıdan sağlıklı kişilerin özellikleri şunlardır.

  1. Sağlıklı kişiler kendi sorumluluklarını üstlenebilirler. Perls' e göre sorumluluk tepki verme becerisidir. Bazı kişiler, "toplum buna izin vermez", "çevrem bunu kabul etmez", ben doğru bulmasam da genele uymak gerekir" gibi gerekçelerle sorumluluk almaktan kaçarlar ya da toplumun onların ihtiyaçlarını karşılamasını beklerler. Duygu sömürüsüyle ya da zeytinyağı gibi üste çıkarak sorumluluklarını başkalarına yüklerler. Bir aile probleminde, öncelikli sorun eşinin onunla konuşmaması, dinlememesi veya sınavda başarısız not alan ergenin, soruların çok zor olduğunu, öğretmenin çok ödev verdiği için sınavlara yeterince çalışmadıkları gibi bahaneleri hep hazırdır. Bunlarda doğruluk payı olsa bile kendi rollerini göremezler. Aksilikler, olumsuzlar nedense hep onları bulmaktadır. Düşündüklerimizden, duygularımızdan ve seçimlerimizden biz sorumluyuz. Alkollü olarak trafiğe çıkıp, karıştığı kazada suçsuz olmasına rağmen, kaskodan parasını alamayınca sızlanan birinin tutumu, sorumluluğunu alamamaktır. Sağlıklı bir birey, bunun kendi seçimi olduğunu, böyle bir durumda kaskodan para alamayacağını bilir ve kabul eder. Bir dahaki sefere de ya alkollü olarak trafiğe çıkmaz ya da aynı şey tekrarlandığında masrafı çekmeyi gönül rahatlığıyla içine sindirir. Yani birey öyle veya bir başka şekilde, doğru ve yanlış, herhangi bir davranışı seçmiş ve seçme özgürlüğünü kendine tanımıştır.
  2. Sağlıklı kişiler kendilerini gerçekleştirebilirler. Bu, bireyin mevcut özelliklerini ve potansiyelini en iyi şekilde kullanması demektir. Kimse en güzel, en akıllı, en güçlü, en başarılı, en yüksek makamda olmak zorunda ve durumunda değildir. Kişi, kendini olduğu gibi kabul etmeli, kendi özelliklerinin, becerilerinin, yeteneklerinin ve isteklerinin farkında olmalıdır. Temel felsefe her şeyin en iyisi olmak değil, olduğunun en iyisi olmaya çalışmaktır. Bu olmadığında kişiler para, makam, güzellik, statü gibi özelliklere odaklanırlar, bunlara ulaşsalar dahi bir türlü mutlu olamazlar. Çünkü her şeyin bir üstü, daha mükemmeli vardır. Bu bireyler için en önemli şey beğenilmek, takdir edilmek ve güvende olmaktır.
  3. Psikolojik yönden sağlıklı kişiler, dış dünya ile içsel yaşantılarını düzenleyebilirler. Yani otantik olup, kendinin, başkalarının ve koşullarının farkında olarak kendini özgürce ifade edebilirler. Neyi, ne zaman, ne şekilde söyleyip söylemeyeceğini, çevresel koşulları ve diğer kişileri göz önüne alarak seçebilmek otantik olmaktır. Otantik kişi kendine özgü ve kendi gibidir. Dürüstlük adına, karşıdakinin hislerini ve ne düşüneceğini dikkate almadan içinden geçeni olduğu gibi söylemek, otantik olmak değildir.
  4. Ruhsal yönden sağlıklı kişiler, gerektiğinde kendini destekleyebilme gücüne sahiptirler. Olgunlaşan insan, anne babasından ve ona bakan kişilerden bağımsızlaşarak, kendi ayakları üzerinde durma becerisi kazanmak zorundadır. Olgunlaşma, yaşam boyu süren, fiziksel, sosyal ve psikolojik bir süreçtir. Yaşam, sürekli yeni olaylara, yeni ihtiyaçlara, yeni ilişkilere ve yeniliklere gebedir. Bu da normal olarak kaygı ve korku doğurur. Olgun kişiler, yenilikler ve bilinmeyenler karşısında kaygı ve korku yaşasalar da kendilerini yüreklendirip, yatıştırıp, harekete geçirebilirler. Diğer kişilerin onay ve desteğine muhtaç değildirler. Kişinin kendini destekleme gücüne sahip olmasının önemi Perls' in Gestalt duasında çok güzel özetlenmiştir.

"Ben kendi işime bakarım sen de kendi işine bak.

Ben bu dünya ya senin beklentilerini yerine getirmek için gelmedim.

Sen de benim beklentilerimi yerine getirmek için gelmedin.

Sen sensin ve ben benim.

Eğer tesadüf eseri olarak birbirimizi bulursak bu çok güzel olur.

Ama bulamazsak yapacak hiçbir şey yok."

Özetle Gestalt terapi yaklaşımı, insanı ve çevreyi bir bütün olarak ele alır ve ruh sağlığını, kişi ile çevre arasındaki uyuma göre tanımlar.

Paradoksal değişim kuramı, Gestalt terapi yaklaşımının temel felsefesidir. Buna göre, kişi, olmadığı bir insana dönüşmeye ne kadar çalışırsa, o denli aynı kalacaktır. Yani kendini uymayan bir kalıba sokmaya zorlamak, bireyi bütünleştirmek yerine parçalara ayıracaktır.

Gestalt terapi, ne olması gerektiği ya da ne olduğu ile ilgilenmez, halihazırda olana odaklanır.

Gestalt terapisinde, hastanın farkındalığı, daha derin başka bir dürtünün üstünü kapatan bir şey olarak görülmez.

Gestalt terapisinde, terapist, süreci gözlemler, hastayı düşüncelerini gözlemlemesini sağlamak için yönlendirir, hastanın yaşadıklarına ve inançlarına saygı göstererek alternatif düşünme yolları arar.

Gestalt terapisinin tek hedefi farkındalıktır. Belirli alanlarda farkındalık sağlanırken, otomatik alışkanlıkları farkındalığa taşıma yeteneğini geliştirmeye de çalışılır.

Gestalt terapi yaklaşımı, performans kaygısı, kaygı bozuklukları, depresyon, mükemmeliyetçilik, kriz durumları ve uyum sorunları, travma sonrası stres bozukluğu, psikosomatik hastalıklar, hipertansiyon, kişilik bozuklukları, alkol ve kumar bağımlılığı, cinsel sorunlar, evlilik sorunları, şizofreni, çocuk ve ergen sorunları ve yaşlılık sorunlarında etkili bir tedavi yöntemidir.

Şirket ve kurumların personel sorunlarında, öğrenci ve meslek elemanlarının performanslarının yükseltilmesinde ve kişisel gelişim uygulamalarında yaygın kullanımı vardır. Bireysel terapilere, çift ve aile terapilerine, grup terapilerine uygundur.

Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi.
Psikiyatri Uzmanı Dr. Filiz Uluhan.