Yaygın Anksiyete Bozukluğu

yaygın anks.bozukluğuYaygın anksiyete bozukluğu, kronik seyirli ve bazı fiziksel hastalıkları da taklit eden kronik bir anksiyete bozukluğudur.

Yaygın anksiyete bozukluğu, birçok bedensel hastalık belirtileri yarattığından uzun süre psikiyatri dışı uzmanlık alanlarında tedavi edilmeye çalışılır.

Klinik tabloda en az 6 ay süreyle, iş, okul, aile yaşamı gibi birçok olay ya da etkinlikte, hemen her gün ortaya çıkan endişeli beklenti, üzüntü, kaygı hali söz konusudur. Kişi, üzüntüsünü kontrol etmekte zorlanır. Huzursuzluk, aşırı heyecan, herhangi bir konuya odaklanmakta ve düşüncelerini toplamada zorlanma, tedirginlik, kas gerginliği, uykuya dalmakta, uykuyu sürdürmekte güçlük çekme ya da dinlendirmeyen bir uyku gibi uyku bozuklukları tabloya eşlik eder.

Amerika Birleşik Devletleri’ nde yapılan bir klinik psikiyatri araştırmasında, 15-54 yaşları arasındaki bireylerde yaygın anksiyete görülme oranı %1,6 olarak bulunmuştur. Tüm insanların yaşamları boyunca hastalığı geçirme olasılıkları %5’ tir. Yaygın anksiyete bozukluğu olanlarda, eşlik eden başka bir psikiyatrik bozukluk oranı ise %65’ tir.

Yaşlanma, anksiyeteyi arttırıcı bir faktördür. Yaşlılık döneminde yaygın anksiyete bozukluğı %7-10 arasında görülmektedir. Vakaların diğer sağlık problemleri ön plana çıktığından, psikiyatri uzmanına başvurulmadığı sürece anksiyete bozukluğu gözden kaçabilmektedir.

Genellikle son ergenlik ve erken erişkinlik dönemlerinde başlayıp, aşırı kaygı ve endişeyle seyreden yaygın anksiyete bozukluğu, ortalama 20 yıl süreli, kronik bir rahatsızlıktır.

Kadınları daha fazla etkileyen yaygın anksiyete bozukluğunda, gelir düzeyinin düşüklüğü ve kentsel yaşam diğer risk faktörleridir. Yaşam kalitesini önemli ölçüde düşüren rahatsızlık, %50 vakada tıbbi yardım almayı gerektirecek kadar ağırdır.

Psikiyatrik açıdan depresyon, hipokondriazis, panik bozukluğu ve kişilik bozuklukları, yaygın anksiyete bozukluğu ile yakın ilişkidedir ve ayırıcı tanıda önemli yer tutar. Alkol ve madde kullanım bozuklukları da çoğu vakaya eşlik edebilmektedir.

Anksiyetenin biyolojisinde ve fizyolojisinde GABA ve norepinefrin gibi sistemlerin rolü üzerinde durulmaktadır. Serotoninin rolü tartışmalıdır.

Freud, anksiyeteyi açıklarken otomatik ve sinyal anksiyete kavramlarını ortaya atmıştır. Otomatik anksiyete doğrudan travmatik durumla ilişkilidir. İlk travma ise doğumdur.

Sinyal anksiyete ise görünür bir tehlike varlığında ya da tehlikeli bir durum sezildiğinde ortaya çıkar. Yaşam boyu az ya da çok bilinç dışı olarak devam eden bu durum kronolojik olarak bebeğin sevgi nesnesinin kaybı, bağımlı olunan kişinin sevgisini kaybetme (ki bu çoğu kez anne veya bakıcıdır, nesne sevgisinin kaybı olarak isimlendirilir), erkek çocuk için iğdiş edilme korkusu,kız çocuk için cinsel organların yaralanması korkusu ve üstbenlik (süperego) tarafından beğenilmeme, onaylanmama ya da cezalandırılma korkularıdır.

Bu kavramlar doğrultusunda psikanalitik görüş, anksiyeteyi iç psikolojik dengenin bozulmasının bir işareti olarak görür. Kabul edilmeyen bir dürtü bilince çıkmaya çalıştığında ya da boşalım yolu aradığında, söz konusu durumu gerçekleştirme veya uzaklaştırmak için benliği harekete geçiren uyarı sinyal anksiyetedir. Burada artık bastırma savunma düzeneği yetersiz kalırsa, anksiyete sinyal olarak yaptığı işlevsel durumu aşar ve serbest anksiyeteye dönüşür.

Bilişsel kuram ise anksiyeteyi endişe üzerinden açıklar. İnsana özgü bir yaşantı olan endişe, algılanmış bir tehdite karşı bilişsel bir kaçınma yanıtıdır. Endişe, gelecekteki tehlikeleri çözmek üzere tasarlanmış bilişsel bir girişimdir. Bu durum tehditi azaltan ya da kötü olayları engelleyen bir durum gibi algılanırsa, bir kaçınma davranışı gibi olumsuz pekiştirme rolü oynar ve anksiyete yerleşir. Yani anksiyete, endişe hakkında endişelenme gibidir. Örneğin, kişinin kendi sağlığını koruması ve sağlığından bir dereceye kadar endişelenmesi normaldir. Fakat bu “ya kanser olursam”, “kalp krizi geçirirsem”, “bebeğim havale geçirirse”, “eşim akşam işten dönerken kaza geçirirse” gibi “eğer olursa”’ ya dönerse koruyucu işlevini yitirerek yaygın anksiyeteye kaymıştır. Bu kişilerde belirsizliğe tahammülsüzlük vardır.

Sonuç olarak az miktarda anksiyetenin koruyucu ve motive edici yararlı etkileri olmakla birlikte fazlası zararlıdır. Bu durumda yaygın anksiyete bozukluğundan söz edilir.

Antalya Psikiyatri Merkezi, Psikiyatri Uzmanı Dr. E. Filiz Uluhan.