Psikoterapide Terapist Danışan İlişkisinin Önemi


psikoterapi odasıHangi psikoterapi kuramı ve yöntemi kullanılırsa kullanılsın, terapinin tedavi edici etkisinde danışan-terapist ilişkisinin rolü büyüktür.

Psikoterapinin başarılı olması, öncelikle terapist ile danışan arasında kurulacak güven ortamına bağlıdır. Kabullenildiğini, anlaşıldığını, eleştirilmeyeceğini, yargılanmayacağını gören danışan, terapistinin samimiyetine güvendiği ölçüde sorunlarını konuşacak, değişim için çaba sarfedecektir.

Psikolojik sorunların tedavisinde, sorunların varlığını kabul etmek bile büyük bir adımdır. Bu, değişime gidecek kapıyı aralayacaktır. Bu adımın atılmasında yani başarılı bir terapi sürecinin başlamasında, terapistin danışan gözünde bir güven nesnesi haline gelmesi önemlidir. Bu aşamada terapist danışanın belki hiç sahip olamadığı, belki bir dönem sahip olup kaybettiği, tutunabileceği bir dal ya da bilinçdışının yansıyacağı kişi pozisyonundadır.

Psikoterapi sürecinde danışanın psikoterapistiyle kurduğu bağ, kişi için yepyeni umut ve sebepler yaratarak, çözülmez sandığı, ümidini kaybettiği sorunlarını ele almasını sağlayacaktır. Terapisti tarafından duyulan, önemsenen, değer verilen danışan yeni bir düşünsel, duygusal ve sosyal beraberlik ortamı kazanarak hayata yeni bir başlangıç yapacaktır.

Danışan ve terapist benliklerinin her katmanında beraberlik hissi yaratabilirlerse, bu, danışan için anne ile bebek arasındaki beraberliğin özü gibi olur ki, danışanın bağlanma ihtiyacı psikolojik sorunlarda hayati derecede önemlidir. Öteki ile olan beraberlik bireylerin yalnızlık hislerini giderecek, yaşama tutunma isteklerini arttıracaktır. Terapi odasında terapist ile danışanın birbirlerinin varlıklarını hissetmeleri terapötik etkilidir.

Terapistin danışanı anlaması basit bir empati sürecini aşarak onu hissedebilmeyi, acılarını paylaşabilmeyi içermediği sürece, kullanılan kuram ve psikoterapi tekniği ne kadar doğru uygulansa bile istenilen sağaltıcı etki elde edilemeyecektir. İyi bir psikoterapist, terapiyi sadece bir teknik, danışanı çözülmesi gereken bir vaka olarak görmemelidir. Psikoterapistin başarısı acı çeken insanı anlamak, tüm mekanik nesnelerden uzak, anne ve bebeğin sevgi ve acıyı azaltma bütünlüğünü sağladığı ölçüde olacaktır.

Terapist her zaman danışana belirli tekniklerle yaklaşılan mekanik bir beraberlikten uzak durmalıdır. Terapinin özü insani beraberliği oluşturmaktır. Kişi kendi benliğini bırakıp ötekini de sever hale geldiğinde, yani ötekinin acısı, varlığı ya da yokluğunun sadece onun sorunu olmadığını anladığında psikoterapi anlamını bulmuş olacak, kişinin kendi benliğini doyurmanın gerçek yolu açılacaktır. Benlik tam doyuma ulaştığında ötekine karşı beklentisiz sevgi ve merhamet kendiliğinden gelecektir.

İyi bir psikoterapist danışanı gerçekten hissetmeye çalışır, onu değerli bir insan olarak görür ve onun acılarını hissedebilir. Tersi durumda terapisti ile bütünleşmeyen danışan gerçekten anlaşılmadığını, değer verilmediğini düşünecek, acıları büyüyecek, kendini yalnız hissedecektir.

İnsanlar yaradılış itibariyle kendi varlıklarını hayatın kaynağı addederek diğer insanları dost ve benzer görmek yerine yabancı ve tehlikeli olarak ötekileştirme eğilimindedirler. Bu eğilim giderek dünyadaki tüm canlıların, tüm insanların, tüm nesnelerin sadece kendisine hizmet ettiği ve etmesi gerektiği anlayışını doğurur. Bu şekilde kendisini idealize eden birey bir başkası için üzülmek, bir başkası için fedakarlıkta bulunmak, karşılıksız sevmek gibi duyguları kaybeder. Her şeyi kendi varlığının altında tutan bu anlayış günümüz insanının en büyük sorunlarındandır.

Psikoterapide danışanın ötekinin varlığını kabul etmesi ve görmesi, diğerlerini bir tehdit unsuru olarak görmekten vazgeçerek hayatın bir parçası olduğunu kabul etmesi sağlanmalıdır. Danışan ile terapist arasındaki ilişki bireye ötekinin de kendisinden çok farklı ya da kendisine çok yabancı olmadığını gösterecektir. İyi bir psikoterapist bu konuya büyük önem verir.

Kişi, ötekilerin de benzer duygu ve deneyimlerinin olduğunu anladıkça kendisini diğer insanlardan farklı görmeyecek iyileşme umudu yanında toplumla bütünleşerek terapötik anlamda bir olma sürecine girecektir. Bu da bir çok psikolojik sorunun çözümünde aktif rol oynar.

Psikoterapide danışan sorumluluk hislerini kuvvetlendirecektir. Bireyin ötekilerin acıları için de sorumluluk hissetmesi ve onlar için yapabileceği şeyler olduğuna inanması özgüvenini yükseltecek, bu da kendini daha iyi hissetmesine sebep olacaktır.

Sorumluluk ve güven hislerini tadamamış bireyler için ötekilerin varlığı, kendi varlığına hizmet etmediği sürece gereksizdir. Bu nedenle onların duygu ve düşüncelerini anlamak ortamı sağlanmalıdır. Gerek terapist, gerekse danışan kendi benliklerinin sınırlarından çıkıp, başkası olabilmeyi becerebilmelidirler. Bu bağlamda iyi bir psikoterapist kendi bilgilerinden, kuramlarından, mesleğin mekanik yanlarından sıyrılarak danışanın varlığını, acısını ve yardım talebini yüreğinde hissedebilmelidir. Bu sağlanamadığında terapi bir monoloğun ötesine geçemez.

İyi bir danışan-terapist ilişkisinde, sağlıklı bir psikoterapide bazen binlerce kelimelik diyalogların yerini sessiz dakikalar çok daha iyi bir şekilde alabilir.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, psikoterapi danışanın öteki ile birleşmesini sağlayan insani birlikteliği danışana öğreterek yardımcı olmaktadır.

İnsani uzaklığı yok etmek başarıldığı taktirde hemen hemen tüm psikopatolojilerin temeline inilmiş olacaktır. Danışan ile kendi varlığını paylaşmayı hedefleyen terapist, iyi terapisttir.

Hayatın kaynağını oluşturan öteki ile birlikte olmak arzusuna işaret ettiği ve danışanda bu arzuyu geliştirebildiği ölçüde psikoterapi başarılı olacaktır.

Antalya psikiyatri ve Antalya psikoterapi merkezi insan odaklı, mekanik yaklaşımlardan uzak terapi anlayışıyla, tüm psikolojik sorunlarınızın tedavisinde hayata yeni bir başlangıç yapmanız için sizinle birliktedir.

Antalya psikiyatri ve Antalya psikoterapi merkezinin psikiyatrist-psikoterapist kadrosu bu amaçla hizmetinizdedir.

Antalya Psikoterapi Merkezi, Muratpaşa/Antalya.