Oyun Dönemi Özellikleri


çocuk ve oyun3-6 yaşları arasındaki oyun dönemi, okul öncesi çağ olarak da isimlendirilir. Bu dönemde çocuklar yaygın olarak kreş ve anaokuluna gitmektedir.

Kelime dağarcığı genişleyen, anlatım gücü ve konuşma yeteneği ilerleyen çocuk bir soru makinesi gibidir. Neden? Niçin? Nasıl? sorularıyla her şeyi öğrenmek, dış dünyayı tanımak arzusundadır. Ardı arkası kesilmeyen sorularıyla ebeveynler usanacak, o asla bıkmayacaktır.

3 yaş öncesindeki çocuğun inatçı, olumsuz, tutturucu, kırıp dökücü, zarar verici hali gitmiş, amaca yönelik davranan, söz dinleyip, işbirliği yapabilen bir çocuk olmuştur. Amaca yönelik uğraşları artmış, yardıma hazır ve yardımı kabul eder biridir artık. “Ben, benim, ben de” den başka bir şey bilmeyen çocuk toplumsallaşmış, “Biz, bizim” demeye başlamıştır.

Artık altını ıslatma sorunu kalmamış, tuvalet eğitimi tamamlanmıştır. Kendi yemeğini kendi yiyebilir, ayakkabı giyip çıkartma, düğme ilikleme gibi soyunup giyinme çabalarında başarılı olabilir. Yani motor becerileri oldukça gelişmiştir. Yürüme ve koşma dengeli bir hal almıştır.

Masal ve öykü dinlemek, çizgi film izlemekten büyük zevk alırlar. Fakat devler, cinler, canavarlar onlar için gerçek varlıklardır. Bunları korkutucu gerçekler olarak algılar, çok canlı hayal güçleriyle abartılı yorumlara varabilirler.

Kafiyeli sözler, şiirler, şarkılar, tekerlemeler çok çabuk hafızaya alınıp, bunları yinelemekten büyük zevk alırlar. Oyun oynarken bir kulakları hep sizdedir. Dinlemez görünürken konuştuklarınızı kaydeder, unutmazlar. Özellikle küfürlü sözler, cinsel içerikli terimler dikkatlerini çeker, bunu ilk fırsatta konuşmalarında ortaya dökebilirler.

Oyun dönemi çocuklarının canları çok kıymetlidir. Küçük çizik ve sıyrıklar, bir damla kan avaz avaz ağlamalarına sebep olabilir.

Oyun dönemi çocuklarının asıl işi oyundur. Saatlerce oyun oynamak temel işlevleridir. 0yun, çocuk ruh sağlığı açısından büyük öneme sahiptir. Ev dar gelmekte, oyun ihtiyacı dış ortama kaymaktadır. Oyun bahçelerinde yaşıtlarıyla ilişki kurup, ikili üçlü oyunlar oynamaya, paylaşmaya hazırdırlar artık. Benlik duyguları iyice gelişmeye başlamış, kız veya erkek olduklarının bilinciyle davranmaya başlamışlardır. Çoğu kez kendi hemcinsleriyle gruplaşmayı tercih ederler.

Oyun çağının en önemli özelliklerinden biri anne-baba ile özdeşim yapmaktır. Kız çocuk anneyi, erkek çocuk babayı örnek alarak, onların niteliklerini benimser.

Kızların anneyle özdeşimini mutfak işlerinde, makyaj yaparken, takı takarken vs. rahatlıkla gözlemleyebiliriz. Tırnaklarına oje sürmek, dudaklarını boyamak, annenin topuklu ayakkabılarını giymek bundan kaynaklanmaktadır. Anneye benzemek, anneyi sevindirip sevgisini kazanmak amaçlanırken ve anneye bağlılık sürerken, bilinçdışında kendini babaya beğendirme isteği de gizlidir. Süslenip püslenip babaya görünme arzusu, babanın ilgisini çekecek hareketler, anne babayı bir arada görünce araya girip ilgiyi kendi üzerine yöneltme gayretleri bundan kaynaklanmaktadır. Hatta birçok kız çocuğu annesine “Büyüyünce babamla ben evleneceğim” der.

Erkek çocuklar da babaya hayran olup, onunla özdeşim yaparlar. Traş köpüğünü yüzüne sürmek, baba gibi yürümek, yaşıtlarıyla konuşurken “Benim babam çok güçlü, herkesi döver” diye tartışmanın altında bu özdeşim vardır. Kız çocukların babaya kendini beğendirme arzusunda olduğu gibi, erkek çocuklarda da anneyi babadan kıskanma vardır. Erkek çocuk çok sevdiği ve onun da kendisini sevdiğini bildiği annesinin gece kendi yanında değil de, babasının yanında yatmasını bir türlü anlayıp kabullenmez. Erkek çocuğun “Anne sen hiç korkma, büyüyünce sana ben bakacağım”, “Büyüyünce babamın yerine seninle ben evleneceğim” sözleri doğaldır.

Freud çocuklardaki bu romantik sevgiyi ödipus çatışması olarak tanımlamıştır. Bu durumlarda çocuklara tepki gösterip azarlamak onları bocalatacak, suçluluk duymalarına neden olacaktır. Özellikle erkek çocuklarda anneye duyulan sevgi ve ona sahip olma isteğinin baba tarafından öğrenileceği ve baba tarafından cezalandırılacağı hatta hadım edileceği korkusu vardır. Kız çocuklarda ilk sevgilinin baba olmasının getirdiği karmaşaya ise Elektra kompleksi denir.

Kız ya da erkek çocuklarda, anne-baba olarak, büyüdüğümde seninle ben evleneceğim dediklerinde paniğe kapılmadan, kızıp azarlamadan, “Beni sevdiğini biliyorum. Ben senin hep annen (baban) olacağım, sen benim hep kızım (oğlum) olacaksın. Ben de seni hep kızım (oğlum) olarak seveceğim.” demeniz yeterli ve doğru tepki olacaktır.

Oyun dönemi özellikleri temel olarak yukarıdakilerdir. Biraz da oyun döneminin asıl uğraşı oyun, oyunun önemi, çocuğun gelişimine katkısı gibi konulara değinelim.

  • Çocuk oyunları hayatın bir çekirdeğidir. Bütün insanlar orada gelişir, büyür ve oluşur. İnsanın en güzel ve en olumlu yetenekleri orada yükselir. “FROBEL”
  • Çocuk oyunla büyümelidir. “EFLATUN”
  • İnsan oyunla kendini ortaya koyar. “SALZMAN”
  • Yaşlandığımız için vazgeçmeyiz oyun oynamaktan, oyun oynamaktan vazgeçtiğimiz için yaşlanırız. “BERNARD SHAW”
  • Oyun insanoğlunun ilk bilincidir. “JOHN PAUL”
  • Oynayan çocuk, canlılığın ve sevincin sembolüdür. “HEBBEL”
  • Oynamayan tay at olmaz. “TÜRK ATASÖZÜ”

Oyun, çocukların asıl mesleği, baş uğraşıdır. Oyun, asla amaçsız bir uğraş değildir.

3-6 yaş oyun çocuğu acıktığını, susadığını unutacak şekilde kendini oyuna kaptırıp, saatlerce durup dinlenmeden oynayabilir.

Psikiyatrist ve psikologlar oyunun kişilik gelişimine katkısı üzerinde hemfikirdir. Oyun terapileri ve oyun sırasında çocuğu gözlemek çocuğun ruhsal sorunlarında tanı ve tedaviye yardımcı olan önemli yöntemlerdir.

Çocuğun en doğal öğrenme ortamı oyundur. Görüp öğrenilen birçok şeyin sınandığı ve pekiştirildiği laboratuvar odası gibidir oyun. Oyun sırasında duyular keskinleşecek, beceri ve yetenekler artacak, kendini gösterme fırsatı bulacaktır.

Oyun dünyası, kuralların çocuk tarafından konulup bozulduğu, çocuk egemenliğinde olan bir alandır. Çocuk kendi başına buyruk ve özgürlüğün tadına varmaktadır oyun sırasında. Bundan dolayı sizin karışmanızı istemeyecek, oyuna müdahalenizi kabul etmeyecektir.

Oyun, çocukların anne ve babayla özdeşim yaptığı bir alandır. Evcilik oyununda bebeğini besleyen, ninni söyleyip uyutan, yaramazlık yaptığında azarlayan, sonra bağrına basan küçük kız anneyi kendi davranışında yaşatmakta, bilinçli bir benzeme ve benzetme yapmaktadır. Bu ilerideki kız ve anne kimliğini oluşturmada büyük pay sahibi olacaktır. Aynı zamanda psikiyatrist ve psikologlara çocuğun ruhsal yapısı, anne baba ile olan ilişkisi, ebeveynlerin çocukla kurdukları iletişim hakkında da değerli bilgiler verecektir. Oyun sırasında çocuğun büyüklerden gördüklerini aktarması ve kendi iç dünyasını oyuna yansıtarak kendisini de dâhil etmesi teşhis ve tedavide bize yardımcı olmaktadır. Çocukların üzüntülerini, kaygılarını, korkularını oyun sırasında rahatça gözlemlemek mümkündür.

Oyun sırasında çocuk kendi hayal dünyasında yaşça, boyca küçüklüğünü, güçsüzlüğünü aşmakta, ışın kılıcıyla herkesten üstün ve kuvvetli olabilmektedir. Bu da özendiği büyüklerle boy ölçüşmesini sağlamakta, psikolojik rahatlama getirmektedir.

Oyun, gerçekler ile hayal dünyası arasında bağ kurulmasına da yardımcı olur. Çocuk, oyun diliyle birçok karışık ve anlaşılmaz olayı anlamlı hale getirir.

Oyun sırasında girilen asker, doktor, hırsız, polis, öğretmen, müdür, anne, baba, abla-ağabey vs. birçok rol çocuğun kendi kişiliğini tanımasında, farklı özelliklerinin bilincine varmasında çok faydalı olacaktır.

Oyun, toplumsallaşmanın ilk tohumlarının atıldığı yerdir. Oyuncakları paylaşmak, oyun kurallarını bozmamak, bencilliğini geri plana iterek işbirliğine gitmek toplumsallaşmanın ilk adımlarıdır. İlk başlarda ikili, üçlü oynanan oyunlar, 6-7 yaşlarından itibaren takım oyunlarına doğru gelişecektir.

Doğal dürtülerden olan saldırganlık dürtüsü, oyun sırasında sağlıklı biçimde boşaltılır. Doktor rolünde olup karşısındakine iğne yapması, hırsız olup kaçması, polis olup kötüleri yakalaması, ölüp öldürmesi saldırganlık dürtüsünün farklı ifadeleridir.

Çocuk, aile tarafından çok koruyucu-kollayıcı tarzda büyütülmüş, kendisini ifade etmesine fırsat verilmemişse ikili, üçlü ve toplu oyunlarda zorlanacaktır. Paylaşmaya dayanamayan, bencil davranan, çabuk küsen, mızıkçılık yapan, zora gelince büyüklere sığınan çocuk çoğu kez evde el bebek, gül bebek yetiştirilmiş, bir dediği iki edilmemiştir.

3-6 yaş çocuklarının tek uğraşı oyun olsa da oyun gereksinimi ileri yaşlarda sona ermeyecektir. Çocuk büyüdükçe gelişim düzeyine paralel olarak olgunlaşarak devam edecektir.

İlkokul çocuklarının da oyuna ihtiyacı büyüktür. Öğrenmeye yardımcı olacak oyunlar eğitim-öğretimin en büyük desteğidir.

Çocuk yuvalarının okul öncesi dönemde çocuğun oyun ihtiyacının giderilmesi ve toplumsallaşması yönünden büyük faydası olduğunu söyleyebiliriz. Anaokulları çocukta öğrenmeye ilgi uyandıran, çocuğun içindeki yeteneklerin ortaya çıkmasını sağlayan rolleriyle önemli işlevlere sahiptirler.

Yuvaya başlama yaşı olarak psikiyatrist ve psikologlar en uygun yaşın 3-4 olduğunu söylerler.

Çocuğun gelişmesi ve kişilik oluşumu için birinci ruhsal besin sevgi, ikincisi ise oyundur. Çocuklarımızı oyundan mahrum etmeyelim, sağlıklı oyun ortamları hazırlayalım.

Antalya Çocuk Ruh Sağlığı, Psikiyatri Antalya, Antalya Psikoterapi Merkezi.

Psikiyatrist ve Psikoterapist Filiz Uluhan, Lara/Muratpaşa/Antalya 2015.