Annelik ve Anne Olmak


annelik ve anne olmakAnnelik, kendine özgü davranış kalıplarının sergilendiği, beyindeki nöroendokrin sistemler tarafından yönetilen doğal ve fizyolojik bir süreçtir.

Yeni doğan bebeğe yönelik içgüdüsel bakım ve korunma sağlayan davranışlar “annelik davranışı” olarak tanımlanır. Annelik davranışında genetik ve hormonal faktörler esas olsa da, çocukluktan itibaren alınan eğitim, aile ve özellikle anneyle yaşanan olumlu ya da olumsuz olayların yanı sıra çevresel ve kültürel etkenlerin de rolü vardır.

Tüm hayvanlarda yavrunun beslenmesi için süt gerektiğinden ve süt üretebilme yeteneği dişilerde bulunduğundan, yeni doğan yavrunun bakımı doğa tarafından anneye verilmiştir. Annelik görevi de içgüdüsel bir yetenek olup, türlerin devamı açısından şarttır.

Memelilerin tümünde ilk sosyalleşme anne- yavru ilişkisiyle başlar. Avcı türlerin yavruları anne bakımına daha uzun süre ihtiyaç duyarlar. En gelişmiş varlık olan insan ise anne bakımına en uzun süre ihtiyacı olan, bebeklik ve çocukluk dönemi en uzun canlıdır.

Yeni doğan bebekte beslenme, temizlenme gibi anne bakımlarının yanı sıra, en temel gereksinimlerden biri de dokunulma ihtiyacıdır. Anne ile bebeğin ten teması sosyal, davranışsal ve bilişsel işlevlerin gelişiminde büyük rol oynar. Anne yokluğu ya da herhangi bir sebeple annenin duygusal yakınlığını bebeğe aktaramadığı durumlarda ruhsal ve fiziksel gelişim yavaşlamakta, öğrenme ve bellek bozuklukları ortaya çıkmakta, kız çocuğun ileride annelik yetenekleri zayıflamaktadır. Bu kişiler erişkin yaşamalarında strese dayanıksız ve aşırı tepkili olmaktadırlar. Psikiyatri kliniğinde sıklıkla rastladığımız anksiyete bozukluklarının altında çoğu kez böyle bir geçmiş yatar. Yetersiz anne bakımında antisosyal kişilik bozukluğu, depresyon, madde bağımlılığı gibi psikiyatrik rahatsızlık gelişimi ve özgüven eksikliği görüldüğü bilimsel olarak kanıtlanmıştır.

Her çocuğun annenin hayat süresini ortalama 1,5-2 yıl kısalttığı bilinse de, annelik kadınlar için vazgeçilmez hazlar vermektedir. Türlerin devamını sağlamak için doğa fiziksel, zihinsel ve duygusal kapasiteyi kadınlara ve diğer memelilerin dişilerine vermiştir. Dişileri anneliğe hazırlayan hormonal ve bilişsel yapı sayesinde iyi bir anne-çocuk ilişkisi hemen hemen garantiye alınmaktadır. Anne-çocuk ilişkisinin kurulmasında hormonlar gebelik öncesi, gebelik ve gebelik sonrasında önemli rol oynarken, dişinin çocukluktan itibaren anneliğe hazırlanmasını sağlayan psiko-sosyo-kültürel etkenler, anneliğin toplum bazında ödüllendirici etkisi gibi çevresel etkenler, bebeğin anneye bağlanması ve şirinlikleriyle anneye sevimli görünmesi gibi bebeğe bağlı faktörler ile çocuğun duygularının anne tarafından anlaşılabilmesi, annenin yabancılara karşı saldırganlığının ve koruyuculuğunun artması gibi içgüdüsel yönü ağır basan etkenler, anne ile çocuk arasındaki bağı sağlamaktadır.

Kız çocuklarının doğumdan itibaren dokunma eğilimlerinin fazla olduğu birçok araştırmada görülmektedir. Bebeklere ilgi ve sosyal ilişki kurma becerisi kız çocuklarda erkeklere göre belirgin derecede yüksektir. Bu durum psikiyatri ve psikolojide kadın ve erkeklerin farklı üreme stratejileri olduğuna bağlanır. Kaliteli çocuk yetiştirme odaklı kadın psikolojisi hem çocukları, hem de diğer insanlarla iyi sosyal bağlar kurmayı gerektirmektedir. Kadınların daha sosyal varlıklar olmasının altında çocuk yetiştirmeye yönelik evrimsel gerçeklik yatar.

Hormonal sistemin gebelik ve sonrasında çok önemli işlevleri vardır. Östrojen, progesteron ve oksitosin annelik davranışları ve annenin çocuğuna bağlanması ile doğrudan ilişkilidir. Özellikle yüksek progesteron ve östrojen beyinde oksitosin ve prolaktin reseptör sayılarını arttırmakta, doğum sonu östrojen ve progesteron hızla azalsa bile annelik davranışı bir kere tetiklendikten sonra annelik duygusu ve davranışları devam etmektedir.

Hormonal değişikliklerin beyinde amigdala üzerine etkisiyle kötü kokular algılanmamakta, bebeğin dışkı, idrar gibi atıkları nötr bir madde olarak duyumsanmakta hatta bazı anneler için ödüllendirici bir koku olarak algılanabilmektedir. Bundan dolayı bebeğin altını temizlemek, anne için gayet doğal ve kaçınılması gereken bir olay değilken babalar için zor olabilmektedir.

Oksitosin gebeliğin son evresinde ve annelik davranışının başlatılarak sürdürülmesinde en temel hormondur. Doğum kanalının uyarılmasıyla salgılanması tetiklenen oksitosin, doğumu kolaylaştırmakta ve süt salınışına yardımcı olmaktadır. Annenin çocuğunun kokusunu tanımasını sağlayan oksitosin, cinsel isteği azaltarak tüm ilginin bebeğe yönlenmesini de sağlar. Annenin anksiyete ve stres düzeyini azaltan oksitosin, annenin bebeğinin işaretlerini anlayarak onun ihtiyaçlarını doğru biçimde karşılamasını sağlar.

Deneysel psikoloji çalışmalarında, ikinci doğumdan itibaren oksitosin engellense bile annelik davranışının sürdüğü görülmüştür. Eski annelerin bir yavru ile karşılaştıklarında hızla eski anaç halini alıp annelik davranışına başlayabilmeleri bu sebeptendir. Bundan dolayı bir kez anne olanlar ömür boyu anne davranışı sergilerler. Doğum yapmamış kişilerin bebek ve çocuklara biraz daha mesafeli davrandıklarını hepiniz gözlemlemişsinizdir.

Psikiyatride birçok sorunun altında yattığı bilinen bağlanma problemlerinin temeli doğumla birlikte atılır. Sosyalleşmenin ilk adımı anneden çocuğa, çocuktan anneye, bağlanmanın oluşmasıyla atılır. Bu adım sağlam atılmışsa ilerideki romantik aşklar da o kadar sağlıklı olacaktır.

Anne sevgisi o kadar farklı bir duygudur ki, anne bebeğiyle ilgili tüm olumsuz duygulara, sosyal yargı ve eleştirel düşüncelere kendini kapatmıştır. Bunda beyin faaliyetlerindeki değişiklikler rol oynar. Özellikle ilk 3 ayda annelerin bebeklerini mükemmel düşünme, onları kusursuz bulma oranları babalara göre çok daha yüksek bulunmuştur.

Gebelik esnasında ekonomik güçlükler, eşle ilgili duygusal problemler, çok çocuk gibi çevresel koşulların olumsuzluğu anneye stres yaşatarak iyi anne olmayı güçleştirmektedir. Bu annelerin çocuğa bakım ve sevgilerinin zayıf olduğu görülmüştür. Bu yaklaşım çocuğun ileriki davranışlarını doğrudan etkilemekte, kendisi de ileride iyi bir eş ve iyi bir anne olmakta zorlanmaktadır.

İnsanlarda bebeğin de anneye bir an önce bağlanması için yeni doğanın beyindeki amigdala bölgesi hipoaktiftir. Bu anneye kayıtsız şartsız bağlanmayı, kolaylaştırır. Anne kötü ve hoyratça davransa bile bebek ondan korkmaz, kaçmaz, şartlı korku refleksi geliştirmez. Bakıcı, anne değil, istismarcı bir başka yetişkin bile olsa, bebekler ona güçlü biçimde bağlanacaktır. Evrimsel sosyal insan davranışı, ne olursa olsun en yakınındaki kişiye bağlanma yönündedir. Bu otomatik bağlanma giderek etkisini kaybeder, birey otonomisini kazanır. Fakat buradaki olumsuzluklar ileride psikiyatrik rahatsızlık oluşumunu kolaylaştıracaktır.

Gebelik ve annelik sırasında kadınların uzaysal öğrenme ve bellek becerileri de artmaktadır. Doğum sonu ilk 1 ayda, bebeklerinin sesini tanıma oranı kadınlarda erkeklere göre 2 kat daha fazladır.

İnsanın evrimsel gelişiminde çocuksu yüzleri sevimli algılanmaya yönelik bir tasarımlanma olmuştur. İnsan yavrusu da özellikle ikinci aydan itibaren başlayan sosyal gülümsemesiyle ebeveynlerinin ilgisini çekmeyi başarmaktadır. Erişkin dönemde de bebek yüzlü görünenlerin daha sevimli, daha masum algılandıkları büyük çoğunluğumuz tarafından kabul edilir.

Tüm memeli yavruları annelerinden ayrı düştüklerinde ağlarlar, anneler de yavrunun yanına gitme tepkisi verirler. Anneler kendi çocuğunun sesini tanır ve iyi bir anne sesin hangi duyguyu ifade ettiğini bilir. Burada beyindeki reseptör ve nörotransmitterlerin rolü vardır ve bu sistem dişilerde daha aktiftir. Yapılan araştırmalar anne-baba olanların ağlama sesine seçici dikkat gösterdiklerini saptamıştır.

Kadınların empati, duyguları anlama ve mimikleri okuma becerileri erkeklere göre çok yüksektir. Bu doğal olarak sosyal ilişkileri güçlendirmektedir. Anne olma, kadınların bu yeteneklerini arttırıcı bir rol oynar.

Annelik döneminde, özellikle doğumu takiben ilk 3 ayda anneler bebeğiyle ilgili yoğun zihinsel uğraşılara girerler. Bebeğin sağlığı, iyi anne olup olmadığı, bebeğin doyup doymadığı, bebeğe hijyenik davranıp davranılmadığı gibi kaygılar bazen obsesyon ve kompulsiyon derecesine varır. Bu, bebeği tehlikelerden korumaya yönelik evrimsel bir süreçle kazanılmıştır. Avusturya’ da bir psikiyatri-psikoloji laboratuvarında doğumdan sonraki ilk 15 günde annelerin bebekleriyle ilgili zihinsel uğraşılarının günde 14 saati bulduğu, babaların ise 7 saatle sınırlı olduğu saptanmıştır.

Babalık davranışı ise oksitosin ve vazopressinden çok prolaktinle ilişkilidir ve tek eşli hayvanlarda gözlenir. Bu, dişinin doğurganlığını ve çocuğun yaşama şansını arttırmaya yönelik bir davranıştır. Yüksek testosteron babalık davranışını azaltır. Sebebi bilinmemekle birlikte erkeklerde doğum sonu testosteron düşmekte, bu da babalık davranışını ve çocuk ile baba arasında sosyal bağın gelişimini kolaylaştırmaktadır.

Son söz olarak diyebiliriz ki, annelik kendine özgü davranış kalıpları olan, neslin devamını garantilemeye yönelik, çok özel bir süreçtir.

Psikiyatri Antalya.

Psikiyatri Uzmanı Dr. Emine Filiz Uluhan.