Davranışçı Terapi

Davranışçı Terapi - Davranış TerapisiÇağdaş davranışçı terapi, 1950 ‘lerin sonlarından itibaren psikolojik sorunların tedavisinde kullanılır olmuştur. Davranış terapisinde Ivan Pavlov, Skinner, Joseph Wolpe ve Albert Bandura’ nın büyük rolleri olmuştur.

Davranış terapilerinde, geleneksel olarak üç temel yaklaşım söz konusudur.

  1. Uygulamalı davranış analizi: Burada temel nokta edimsel koşullamaya dayanır. Yani davranışın kendi sonuçları, belli işlevler doğuracaktır. Bunu en çok Skinner kullanmıştır. Pekiştirme, ceza, uyarıcı kontrolü, sönümleme gibi teknikler edimsel koşullamadan doğmuştur. Pekiştirme bir tür ödüllendirme ya da bir tepkinin arkasından oluşan itici, istenmeyen uyaranı uzaklaştırma anlamındadır. Edimsel koşullamada ana fikir davranışların esas olarak sonuçlarından etkilendiğidir.
  2. Ara bulucu uyarıcı- tepki modeli: Bu yaklaşım klasik koşullama prensiplerine dayanır ve Ivan Pavlov' un köpeğin ağzına yiyecek koyup salya salgısını tespiti ve yiyeceğin tekrar tekrar bir zil sesi gibi nötr uyaranla verilmesi, en sonunda da köpeğin sadece zil sesine salya salgısı artışı ile reaksiyon verdiğinin görülmesini temel alır. Kaygı bozuklukları ve fobi tedavilerindeki sistematik duyarsızlaştırma ve maruz bırakma teknikleri buna dayalıdır.
  3. Sosyal öğrenme ve sosyal bilişsel kuram: Albert Bandura' ya göre davranışı oluşturan süreç, çevresel etkilerin nasıl algılandığı ve bireyin bunu nasıl yorumladığını yöneten bilişsel bakış açısına bağlıdır. Kişinin inançları, tercihleri, beklentileri, kendilik algısı gibi bireysel özellikleri de sosyal bilişsel kuram içinde değerlendirilir. Temel inanç, insanların davranışlarına yön verebildikleri gibi bunları değiştirme yetisine de sahip olduklarıdır. Bandura' ya göre bilinçli bir birey, bir duruma her zaman yön verebilme, arzuladığı değişikliği yapabilme becerisine sahiptir, bunu da o inanç ve beklentiye sahip olduğu ölçüde yapar.

Davranışçı terapi, sosyal öğrenme kuramına dayalı bir çok bilişsel ilke ve işlemleri de içine alarak bilişsel terapiyle bütünleşme eğilimine girmiş ve günümüzde bilişsel davranışçı terapi olarak kullanılır olmuştur.

Sosyal bilişsel kurama göre, kişi, değişimin temsilcisidir. Psikolojik bozukluğu meydana getiren, deneyimin kendisi değil, bireyin o deneyimi nasıl yorumladığıdır. Bu varsayım Albert Ellis' in bilişsel kuramlarıyla uyuşmaktadır.

Davranışçı terapi, kişisel özgürlüğü arttırmaya yönelik bir uygulamadır. Davranışçı terapide kişilere, tepki verme seçeneklerini arttıracak beceriler kazandırılır. Bu sayede seçim yapmayı kısıtlayan engelleyici davranışları kaybolarak, önceden sahip olmadıkları ve göremedikleri seçenekleri kazanır ve görür hale gelirler.

Davranışçı terapinin temel özellikleri şöyledir.

  1. Davranışçı terapiler bilimsel kural ve işlemlere dayanır. Deneysel öğrenme ilkelerini insan psikolojisine uyarlamıştır. Terapi ampirik olarak test edilebilir. Terapideki hedefler danışanla beraber belirlenir.
  2. Davranış terapileri, geçmişe değil bu güne yani halihazırdaki psikolojik soruna yöneliktir. Günlük sorunu etkileyen diğer faktörler de davranış terapilerinde ele alınır.
  3. Davranışçı terapide danışanlar etkin rol alırlar. Yalnızca konuşmaları ve dinlemeleri değil, değişim sağlayacak uygulamalara girip, bir şeyler yapmaları gerekir.
  4. Davranışçı terapi danışanın doğal ortamında gerçekleşir. Davranış terapilerinde birey öğrendiklerini günlük yaşamına aktarma sorumluluğundadır.
  5. Davranışçı terapide sorunlu davranış doğrudan değerlendirilerek, problem belirlenir ve zaman içinde gerçekleşen değişme yorumlanır.
  6. Davranışçı terapide, davranış değişikliği için problemin kaynağını anlamak önemli değildir. Sorunun altında yatan neden dursa dahi problemli davranış değiştirilebilir.
  7. Davranış terapilerinde danışanlar kendilerini yönetme stratejilerini öğrenirler ve kendi kendilerini kontrol edebilirler. Danışanlar bu noktada kendi değişimlerinden sorumlu oldukları bilincine varmış olmalıdır.
  8. Davranışçı terapilerde terapist, hangi özgün soruna hangi müdahaleyi, hangi koşullarda ve nasıl yapacağına dair danışana özgü terapötik yaklaşımlarda bulunur.
  9. Davranışçı terapilerde terapist ile danışan arasında işbirliğine dayalı eşit bir ilişki söz konusudur. Her müdahale hakkında danışan mutlaka bilgilendirilir.
  10. Davranış terapilerinde kültüre uygun yöntemler seçmeye dikkat edilir.

Davranışçı terapinin genel amacı danışanın kişisel seçimlerini arttırmak ve öğrenmeyi sağlamak üzere yeni alternatifler yaratmaktır. Terapi başlangıcında mutlaka özgün hedefler saptanır. Psikoterapi sürecinde hedefe ne kadar yaklaşıldığı ampirik olarak değerlendirilir. Danışan, terapötik süreçte etkin bir rol ve sorumluluk üstlenir. Değişikliği yapacak olan sadece danışanın kendisidir. Terapistin rolü, danışanın değişimin getirdiği sorumluluğu kabul etmesine yardımcı olmaktır. Davranışçı terapistler, terapi sürecinde, danışandan aldıkları ip uçlarına göre aktif bir rol üstlenebilirler veya danışman pozisyonunda kalabilirler ya da problem çözücü olarak rol oynayabilirler. Terapistin danışan için önemli bir model teşkil etmesi davranışçı terapilerde oldukça önemlidir. Danışanlar terapistlerini taklit etmeye değer buldukları ölçüde başarı artacaktır.

Davranışçı terapide terapistin ve danışanın rol ve pozisyonu açıkça bellidir. Psikoterapist bilgilendirme, model oluşturma ve geri bildirimde bulunarak danışana somut beceriler öğretirken, danışan da ev ödevlerini yapmak, danışandan aldığı geri bildirimleri yorumlamak durumundadır. Danışan, terapist tarafından değişim yönünde motive edilmeli, terapi sırasında ve günlük terapötik aktivitelerde işbirliğine girmelidir. Tedavinin başarısı, terapi ortamındaki eylem ve değişikliklerin günlük yaşama aktarılmasıyla gerçekleşecektir. Psikoterapinin etkinliği, danışanın iç görü kazanmasının yanı sıra yeni davranışları uygulaması ve uygulamaya devam etmeye istekli olmasına indekslidir. Terapötik etkinliğe ilişkin olumlu beklenti ve başarı umudu taşımak ta bu noktada birinci derecede önemlidir. Davranışçı psikoterapilerde, psikoterapist ile danışan arasındaki sıcaklık, empati, doğallık, esneklik, olduğu gibi kabul tarzındaki etkenler varoluşçu terapi, birey merkezli terapi ve Gestalt terapilerdeki kadar önem taşımaz. Asıl önemli olan kullanılan davranışçı tekniklerdir.

Davranış terapileri, ilk olarak açık davranışı ele almış, daha sonra bilişsel faktörlere vurgu yaparak daha çok bilişsel davranışçı terapi olarak kullanılır olmakla birlikte, 1990' lardan sonra insanların özel yaşamlarındaki duygusal ve düşünsel problemler de dikkate alınarak, diyalektik davranış terapisi ile kabullenme ve adanma terapisi de bu gruba dahil edilmiştir.

Diyalektik Davranış Terapisi' nde, kabullenmenin önemine vurgu yapılır. Örneğin, yeme bozukluğu olan hastalar için, özsaygı çoğu kez fiziki yapı ve kilo ile bağlantılıdır. Özsaygısı düşük olan birey, ana sorunlarını çözmek yerine daha kontrol edilebilir bulduğu kilo değiştirme konusuna yönelmektedir. Burada da çoğu kez doğru beslenme, spor yapma gibi sağlıklı yöntemler yerine, aç kalmak ya da kusmak gibi sağlıksız davranışlara yönelir. Maksat, asıl önemli hayati değişikleri yapmaktan kaçmaktır. Hastaya uygun hayat tarzını oluşturarak, sonrasında fiziki yapısı ve kilosu ne olursa olsun, bunu olduğu gibi kabul etmek yani kabullenme ve değişim asıl çözümü sağlayacaktır. Huzur duası bunu çok güzel özetler. "Tanrım! Bana, değiştiremediğim şeyleri kabullenme gücü, değiştirebileceğim şeyler için cesaret ve bunu anlamam için akıl ver." Kabullenme, savunma mekanizması kullanmadan, olumsuz duygu ve düşüncelerle baş etmeyi sağlar. Diyalektik davranış terapisinde farkındalık eğitimi temel terapötik yaklaşımdır. Bu amaçla,

  1. Bireye, acı verici ya da o kötü duygudan sıyrılmak yerine o anda ne olduğunun farkındalığına varması gösterilir.
  2. Bir duygu ya da düşüncenin abartılmadan gerçek çevresel yansımalarıyla değerlendirilmesi sağlanır.
  3. Duygu ve olayları yargılamayan bir bakış açısıyla görmenin önemine vurgu yapılır.
  4. Terapinin her aşamasında şimdiki zamanda kalınır.
  5. Bir seferde tek bir şeye odaklanılır, tek bir düşünceye dikkat verilir. Diyalektik davranış terapisi, sınırda kişilik bozukluğunun yanı sıra kaygı bozuklukları, depresyon ve yeme bozukluklarında başarı ile uygulanmaktadır.

Kabullenme ve Adanma Terapisi' nde ise ilk yaklaşım, stres yaratan özel yaşantılardan kaçınmanın işleri daha da zorlaştıracağı gerçeğidir. Duyguları bastırmak, zaman içinde kaçınmaya çalışılan düşünceleri arttırmaktadır. Örneğin, işlevsel olmayan bir ilişkide tıkanıp kalındığında ilişkiyi bitirmek ya da devamı için aktif olarak değişimi sağlamak ana çözümlerdir. Bazı şeyleri görmezden gelme, başka konulara yönelme, kötü duyguları bastırma kısa süreli rahatlama sağlayan işlevsiz çözümlerdir. Veya kendilik saygısı düşük, bütünlüğünü henüz gerçekleştirememiş bir ergenin alkol veya uyuşturucu madde kullanması geçici bir rahatlama verse de alttaki sorun derinleşecektir.

Yaşantısal gerçeklerden kaçınmanın işe yaramayacağını kabullenmek diğer bir önemli yaklaşımdır. Tüm zorlukların problemin bir parçası olduğu kabullenilirse çözüm de kolay olacaktır.

Terapide, bireyin hayatında neyin önemli olduğuna ve saygın bir yaşam için ne yapacağına dair bilinçli kararı, adanma olarak adlandırılır ve kabullenme ve adanma terapisinin bir diğer temel niteliğidir.

Başka önemli bir kavram da bilişsel etkisizleştirmedir. Burada, düşünceleri, gönderimde bulunduklarından, düşünen kişiyi de düşüncelerinden ayırmak konu edilir. Oluşan düşüncenin, kendilik değerlerinin veya gerçekliğin doğru yansıması olmayabileceğini bilmek anlamındadır. Çok şişmanım bunaltısı yaşayan birinin, aslında şişman değil, şişman olduğu duygusuna kapılan fazla kilolu biriyim demesi daha az inciticidir ve bilişsel bir etkisizleştirmedir.

Davranışçı terapiye başlarken, danışanın şikâyeti tanımlanır ve danışan, sorunlu davranışın sıklığı ile yoğunluğunu, "behavior rating scales" denen davranış değerlendirme ölçeğine kaydeder. Bu daha sonra terapinin işe yarayıp yaramadığına karar verirken de kullanılacaktır. Davranışçı yaklaşımların en güçlü yönlerinden biri terapötik etkinin nesnel yollarla saptanabilmesine imkân sağlamasıdır.

Davranışçı terapilerde çok farklı teknikler kullanılabilir. Lazarus, ne kadar farklı teknik kullanırsa, o kadar iyi neticeler alınacağını bildirmektedir. Terapistler bu noktada oldukça yaratıcı olur ve edimsel koşullama tekniklerine dayalı (bunlar olumlu pekiştirme, olumsuz pekiştirme, sönümleme, olumlu ceza, olumsuz ceza gibi tekniklerdir) uygulamalı davranışsal analiz, işlevsel değerlendirme modeli, hipnoz ve meditasyonun da içinde olduğu gevşeme eğitimleri, yüzleştirmeye dayanan ve Joseph Wolpe'un geliştirdiği temel bir yöntem olan sistematik duyarsızlaştırma, göz hareketlerinden yararlanarak duyarsızlaştırma ve yeniden işlemeye dayanan EMDR, atılganlık eğitimi, kendini yönetme programları, kendi kendine yönlendirilmiş davranış eğitimleri ve klinik davranış terapisi olarak işlev gören sosyal öğrenme kuramı ile bilişsel kuramı sistematik ve bütüncül biçimde ele alan çok modelli terapi gibi bir çok yöntemi kullanabilirler.

Davranışçı terapi, özetle, duyguyu değil davranışı hedef alan, terapist ile danışan arasındaki ilişkinin ikinci planda olduğu, iç görü kazandırmaya yönelik olmayan, bozukluğun sebebine değil bulgularına odaklanan kullanım alanı çok yaygın bir psikoterapi yöntemidir.

Davranışçı Terapi Antalya.
Antalya Davranış Terapisi, Dr. Filiz ULUHAN.